Kritik – Nietzsche ve Ressamı – Emin Çetin Girgin

posted in: Media | 0

Nietzsche ve Ressamı

ntc_1BEN DAHA KÖTÜ ŞEYLER GÖRDÜM VE DİYORUM Kİ HEPSİNİ SİZE ANLATAMAM.
AH DOSTLARIM BEN GELECEK ŞEYLERİ GÖREN BİR ‘GÖZ’ OLMASAYDIM NEYE YARARDIM.
ZERDÜŞT OLMAK, BİR HAYIR MIYDI YOKSA ŞER MİYDİ?

En değerli vakitlerinizi bana ayırdınız / Sağolun efendim / Gökyüzünün sonsuz olduğunu bana öğrettiniz / Öğrendim / Yeryüzünün sonsuz olduğunu öğrettiniz / Öğrendim / Hayatın sonsuz olduğunu öğrettiniz / Öğrendim / Zamanın boyutlarının sonsuzluğunu / Ve havanın bazan kuşa döndüğünü öğrettiniz / Öğrendim efendim / Ama sonsuz şeyleri öğretmediniz efendim / Baskının zulmün kıyımın açlığın / Bir yerlere kıstırılıp kalmanın, susturulmanın / mutluluğun ve eski hesapların / aritmetiğin bile / Bunları bulmayı bana bıraktınız / Size teşekkür ederim. -Turgut Uyar

Bütünü eksiksiz anlamaya, herkesi mutlu etmeye, hangi ideoloji, töresel doğru, inanç veya teori yeterlidir. Cumhuriyet sevdası ve akılcı ya da akıldışı felsefeler; tüm önermeler. Resmi düşünce veya resmiyete dökülmemiş vasiyetnameler belki de bir ‘zor’ sanatı olarak ‘ütopya’ . Akıl ve plan ; (Hiçbiri),neyi çözümledi ki bugüne kadar. Kavramlar, sevgi,kutsiyet,aşk ve hamaset;bulanık savlar/peşinden gidilen sevdalar,idealist fizik ya da metafizik; yalan : Meczup haklıydı deme.

‘Ömür’ denilen bilinmezliğin tam ortasında dururken, kutsal merkeze ne kadar yakınsın , kurban nerede/mezbahanenin yolunu bilen var mı? Bildikçe,bilinmeyenlerin,istedikçe,talep ettikçe yükün ve arzunun arttığını göreceksin. Cennete ise ağırlıklarla girmek mümkün değil diye yazar Matta’da : “Eğer yetkin olmak istiyorsan git varını yokunu sat, yoksullara dağıt.”

ntc_2İnsanın korku paranoyasının devamıdır tedhiş. Alacalı kötülüklerinin sigortasıdır zekat vermek ve ‘biriktirmek’; sömürü, talan, istila dahil,hepsi önce yaşamak sonra köleleşmemek içindir. Yücelerin yücesi yaratılmış bir nesnedir . ‘Mağrur’un icadı/hayat bulması ,’mağdur’un iznine/yenilgisine bağlıdır. İnsani ‘akıl’ işgüzarca, simgesel, evrensel bir doğanın çalışma mekanizmasının ayarlarına çomak sokmaktadır . Tefrit ifrat denetim mekanizmaları sistem içine alınırken, kutsiyetler/idealler, ideolojiler masa üstü kısa yolla ulaşılabilir, süreli ve kullanılabilir kılınmıştır. Koşer et, helal gıda tüzüğü ,  AB insan olma standartları, Marksizm, Faşizm hatta kutsal kitaplar kimse şaşırmadan sistem içi kılınmış, barkodlanmıştır. Tarif/tasnif ve tehdit ederek/edilerek ilerleriz.

Makbul ve mebzul miktarda her insanın içinde farklılık yaratan bir uyumsuzluk/kırılganlık vardır. Kronikleşmediyse, kronikleştirilir; toplum ayrımları yaratmak için ötekileştirmeyi/aşağılamayı seçer. Sakatlıklarımız, özürlerimiz özenle dışa, özürlülerimiz ise kapı arkasına aktarılır. Mayın mağdurları, çocuk suçlular, töre kurbanları,itilen/dışlanan,horlanan kadınlara itinayla ‘kader’ adı verilir.
Koruyucu kalkan olan kurumlar yerine ‘acıma’ ve ‘zekat’ kültürü gürbüzleşerek kurulur.

El açmak/yüz sürmek köleleştirme/sömürü/riya ve çıkara, ‘düşkünler’ tutsak edilir. Ast/Mağdun/zamanı dolan rüya veya kabus parasal değeriyle kategorikleştirilir ; ezilen/mağdur veya işçi,satış/meta kudreti varsa hatırlanır.

Savaştan dönen her zafer alayını, temkinle izlemek lazımdır. Her sadakanın kendince bir ince hesabı olur. İsyan vardı, dürüst ve cüretkardık. Değil mi ki Humphrey Bogart’dım, iyi giyinir,kötü bakardım .Hile,tuzak,kolpa, ketenpere. dalavere değil ama, 17 yaşımda ceketin cebinde Nietzsche Kitabı ,Bafra Sigarası,bozuk paralar, kağıt, kalem,çakı ve umutlar vardı. ‘Ben’ yaşasa da toplumsal gövde de kızıl/kırmızı bir bayraktı ego. Duvara ansızın denk geldik; 12 Mart 1971’de kötülükle ve kanla yüzleştik. Zaman hızla akarken, 68’ler ve ümitler geride kaldı. Fransa/Paris özlemdi ki geç ulaştık ;  meteliksiz,bohem ve aç ,zor 12 Eylül :

Ne günler gördük Allahım ne kör/zindan günler.Sistemli yaratılan kaotik karanlıkta bir zorba; Kenan Evren kabusu. Anıtların tarihinde kötü bir ‘kitsch’dir ki, Galata ziyaretçisi Avusturyalı sanatçı Hermann Nitsch’i aratır.Toplum ne yazık ki,hiç de masum değildi. Güzelim yeşil ağaçlar ‘talaş’ oldu. Ardından sükût; geçmişi hatırlamayanların  panayırı. 12 Eylül öncesine dönmek istiyorduk aslında; başta gençlik ve her şey o evde kaldı. Mahçup iyiliklerin de , mağrur kültürel zenginliklerin de ardında, muhteşem bir ‘kötülük’ saklandığını, diğerleri gibi ‘öğretildiği için öğrendik’ . Her evde yanan mutluluk ampüllerinin ardında sahtekarlıklar/ihanetler, karanlıklar,kavgalar, uygarlıklarınsa rafine bir barbarlık olduğunu tecrübeyle, gri duvarlara çarpa çarpa idrak ettik.

Yüce nesne için, fazla yaklaşılmayan nesneydi (artık değil) : “Eğer ona fazla yaklaşırsak,yüce özelliklerini kaybeder ve sıradan bayağı bir nesne haline gelir” der Zizek.

‘Ölüm’ ve ‘Korku’ kavramları başta Heidegger olmak üzere Camus ve Sartre’ı kuşatır da Varoluşçu felsefe içinde anlamlandırılan (ki bence kendisine sorsalar reddederdi) Nietzsche ‘yi kuşatmaz mı? ; hayır kuşatmaz.

Onda ölümlü olmanın korkusundan çok ölümlü olmanın anlamını/erdemini kavramak üzerine düşünce inşaatını (inşa-atını/deniz atını/yılkı atını) görürüz.

Travma geçirmiş düşkün bedenlerin, utanç içinde suçlanarak incir yapraklarına sarmaladıklarını ansızın hatırlatır insana.İlk günah a priori midir,a posteriori mi?

Korkudan,ölümden çok,insanın ikiyüzlülüğü,zorbalığı,kinciliği,kalleşliği ve küçük hafıza yoksunu beyninin çalım satan ahlaksızlıklarını,sapkınlığın cürmünü buluruz.Tezgahtır/pazardır,medeniyettir ama öncelikle güç denemesidir ‘ilerleme’. Muvazene ise geçici sükûndur. Nietzsche’nin dünyası bir filozofun değil, bir dervişin yolculuğunun günlüklerini barındırır derim.

kritik_ec_tnSERAMİĞİN SIRRI, RESMİN MİMARİSİNE KATMAN OLMUŞ

Althusser buna benzer şeyler söyler ; her toplumsal biçimlenişte devletin ‘İdeolojik Aygıtları’ vardır ve bunlar toplumsal biçimlenişin her düzeyinde çalışarak, özneleri o toplumsal biçimlenişin ilişkilerini taşıyabilecek biçimde yeniden üretirler – özneleri bu aygıtlar ‘kurar’, çünkü bunlar öznenin yaşamı boyunca ilişkiye geçeceği her kuruma yerleşmiştir (hatta kendileri o kurumlardır) . Örnek olarak aile, okul, kilise, vb. gibi deliller getirir. Ki onun ucuz lokantalarda, kirli otel odaları,basit yaşamı hatta aklını kaybetmesi zaten bu ideolojik yapılanmaya pratikte bireysel itirazı değil midir?

Kökten, bu itirazı imbikten/tülbentten geçirmiş, tortuları ayırmış, şerbet kıvamına getirmiş kalanı ateşte yoğurmuş. Nietzsche, ‘izimi sürmeyin/beni takip etmeyin’ diyor. Ama, onun için ‘öğrencisi’,hatta ‘Nietzsche ve ressamı’ diye başlık atılabilir. Resimlerinde bu dünyanın başta hüznünü, karmaşasını, ihtişamını ve kaosun yarattığı uzlaşmaz renkliliğini ve (bence önce) kırmızıyı görürüz; insana ait ve canı/kanı yaşatan ‘cam’ kırmızıyı.

Bu sözler ressam Serap Kökten için; aslında ona ressam mı ,seramik sanatçısı mı demek lazım bilmiyorum. Allah insana ‘ben seni çamurdan yarattım’ der. Tuvallerden çok seramik panoların kızgınlığı, çamurun mücadelesi/ bedenlenişi/ insan olarak ayağa kalkışı var sanki. Ateşin izleri çerçevenin dışına taşmış, harelenmiş/yükselmiştir. Bir mozaiğin arkaik planı, türümüz tarafından kundaklanmış sistemi yakamozlamış; benzemezlikleri ayırmış/soyutlamış. Yüzeyin mimarisinde kelimelerle kurulmuş bir iskele olsa da, alacakaranlıkta ileriyi görmek için sadece ipuçları var. ‘Sezmekte ve susmakta usta olmalı dost: Görmek istememelisin her şeyi’ demişti musahhih; bu kadar söz anlayana delil olur. ‘Ruh, hayatın bağrına saplanan hayattır: kendi işkencesiyle arttırır kendi bilgisini’..

Yaşlılığın/hastalığının çaresizliği çökmüş de olsa görülen Nietzsche’nin mavi gölgesi; buyurgan ve konuşkan. Eserlerini, eserleriyle bitiştirip kendi kozmosunu renklere boyamış, farklı bir evren kurmuş. Sırlı seramiğin dilde bıraktığı burukluk tadılıyor bu dünyada.

Emin Çetin Girgin
Sanat Yazarı ve Eleştirmeni